ÜNİFORMA KAVRAMI İLE İÇSEL ÇARPIŞMALAR VE YARIM AĞIZ BİR ÖVGÜ

By Fashion Revolution

8 years ago

Okul üniforması, little black dress ve sürdürülebilir tüketim alışkanlıkları

Hayatımın çoğunu formalardan nefret ederek geçirdim.

Üniformalardan nefret edecek sebep bulmak hiç de zor değil. İnsanın yaratıcılığını, bireysel ifade özgürlüğünü kısıtlıyorlar, ve çoğu zaman oldukça çirkin oluyorlar. İlk başlarda sana yok birliği sağlamakmış, yok ekonomik sebeplermiş bir yığın sebep açıklanıyor öğretmenler tarafından, ama gel de o gri, rahatsız formayı sev. Hem okul forması, insan bedeni üzerinde bir otoritenin söz hakkı sahip oluşunun ilk örneklerinden biri. Toplumsal cinsiyet kodlarının derinden işlendiği, genç kadın bedenlerine neyi münasip olup olmadığının kodlanmasının aracı. Düşünsenize ben okula başladığımda kızlara pantolon yasaktı, oğlanların okula etekle gidebilmesi ise daha birkaç yüzyıl kimsenin aklına bile gelmeyecek bir problem. Eteğin boyu bi yerden kısa olamaz, gömleğin uçlarını eteğin pantalonun beline tıkmazsan Sinan Hoca‘dan “Barsaklarını içine sok!” diye yersin azarı. Böyle düşününce her fırsatta üniformalara karşı çıkan ergen halime “yürü be koçum!” dememek elde değil.

uniformagifsmall

You go girl!

Tabii sonra liseden çıkıp üniversitede formanın tutsaklığından kurtulunca kıyafetine meraklı her yurdum genci gibi ben de dolabı doldurmaya giriştim. Hele de memleket tekstil ülkesi olunca, pazardı pasajdı elimizde çeşitli ucuz alışveriş imkanları olunca, kendime “bi bira daha az içerim dur şunu da alayım” diye kendime bahane buldum aldım da aldım (Yazının burasında o zamanki alışkanlıklarımı eleştiriyorum da şimdi dönüp sonraki yıllarda nasıl daha iyi bir tüketici olduğumu övecekmişim gibi geliyorsa yani yok öyle bir şey, hala aynı tas aynı hamam). Çok olmadı yüksek lisans yaptığım yerden annemin evine döndüm dört bavulla, o bavulları açabilmek için önce evdeki çekmeceleri boşaltıp çıkarttım, hala ancak iki tanesini açabildim. Kazı çalışmaları devam ediyor. Kıyafet almayı, kıyafetlerimi seviyorum anlayacağınız, bolca da kıyafetim var.

Gel gör ki son 3 gündür aynı kıyafeti giyiyorum.

dress

Gri, kolsuz, efil efil penye bir elbise; yazın şu sıcağında ve işsizliğinde yapabileceğim çoğu aktiviteye şıp diye oturuyor. Kokmuyor etmiyor, kirlenirse yıkarız, sabaha kurur. Bu elbiseyi arka arkaya giymemem için mantıklı bir sebep yok. Ne oldu şimdi? Ufak çapta kişisel bir üniforma oldu. Oluyor böyle arada, o kadar kıyafetin arasından bir-iki tanesini eritene kadar giyiyorum, sonra eridikten sonra da giymeye devam ediyorum. Bunlar genellikle pazardan 3-5 lıraya aldığım düz, basit ve rahat kıyafetler oluyor.

Little black dress” diye dolaşanların bir bildiği var tabii. Bu Chanel‘in adıyla anılan küçük siyah elbisenin de prensibi, her duruma gidecek, çeşitli aksesuarlarla değişik şekillere sokulabilecek, alabildiğine minimal, nötr bir elbilse olmasıdır.2009 yılında grafık tasarımcı Sheena Matheiken, sürdürülebilir moda konusunda bilgilendirme amaçlı (bir yandan da çocukları okula gönderecek bir kampanyanın parçası olarak) bir proje baslatıyor ve bir sene boyunca aynı “küçük siyah elbise”yi giymeye and içiyor. Projenin adı ise “The Uniform Project”(Üniforma Projesi).

up
Sürdürülebilir Moda, doğadaki kaynakları hızlıca tüketen “hızlı giyim” (fast fashion) alışkanlıklarımızın yerine alternatifler düşünen, sunan ve üreten bir akım. Sadece moda evleri ve markalarının üretim pratiklerini değiştirmesiyle değil, tüketicilerin de alış-veriş alışkanlıklarını tekrardan düşünmesi de bu harekete dahil. Örneğin, her sezon yeni model bir kot alıp, zaten bir mevsim sonunda dikişleri atıp kumaşı eridiğinde düşünmeden yenisini almak yerine, daha uzun süre dayanacak bir kot pantalona yatırım yapmak olabilir…

Tabii bu “hızlı giyim” dediğimiz sistem “sweatshop” dediğimiz insan emeği sömürüsü üzerine kurulu olduğu için, bu işin bedeli sadece doğal kaynaklar da değil… O yüzden moda sektörünün sorumluluğu üzerine alma zamanı gelmiş de geçiyor…

Şimdi dürüst olalım, ben bütün bunları biliyorum, hatta üzerine tonla ders, sunum, konferans dinledim de, pratiğe geçirmesi kolay oldu mu? Hayır, hem de hiç… Hele de öğrenci bütçesiyle ucuza bulduğunu şimdi alıp sonra düşünmek çok kolay… Ancak bir yerden başlamak gerek. O yüzden ben, her alış-verişe çıktığımda kendime “buna gerçekten ihtiyacım var mı” diye soruyorum (ki bu dolap yerimin sürdürülebilirliği için de oldukça faydalı). Bol bol alış-veriş yapmamızı salık veren moda endüstrisi bize aynı şeyi ard arda birkaç gün giymenin, sürekli aynı kıyafetle görülmenin “ayıp” olduğunu söylüyor. Halbuki ben neyi giymekten hoşlandığımı, sürdürdüğüm hayat için neyin uygun olduğunu bildiğim takdirde, aynı elbiseyi yıkayıp yıkayıp giymemem için hiç bir mantıklı sebep yok.

İşte bu yüzden, yıllar sonra dönüp üniforma kavramının elini sıkıyorum.

Eda Çakmak